EHL-İ SÜNNET ANLAYIŞINA GÖRE MEHDİLİK HADİSLERİ
MEHDİLİK HADİSLERİNİN YORUMLANMASI

بسم الله الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ


وَعَدَ اللهُ الَّذينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَ عَمِلُوا الصّالحاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ في الاَرْضِ كَما اسْتَخْلَفَ الَّذينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَ لَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دينَهُمُ الِّذي ارْتَضي لَهُمْ وَ لَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْناً يَعْبُدُونَني لا يُشْرِكُونَ بي شَيْئاً وَ مَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذلِكَ فَاٌولئِكَ هُمُ الْفاسِقُونَ (النور – 55)

Allah, aranızdaki iman edip iyi ameller işleyenlere, kendilerini tıpkı daha önceki mü'minler gibi yeryüzünde egemen kılacağı, kendileri için seçtiği dinlerini sarsılmaz temellere oturtacağını ve korkularını güvene dönüştüreceğini vadetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler, hiçbir şeyi bana ortak koşmazlar. Bu aşamadan sonra kafir olanlara gelince, onlar yoldan çıkmışların ta kendileridirler.

Allah, Nur Suresi 55. Ayette açıkça salih mü'minlere, sonunda yeryüzünün egemenliğini ellerine alacaklarını duyurmuştur ve İslam'ın her yere yayılacağı, güvensizlik ve korkuların, huzur ve emniyete dönüşeceğinin haberini vermiş, çok tanrıcılık bütün dünyadan kalkacak ve Allah'ın kulları özgürce tek olan tanrılarına tapmaya devam edecekler ve herkes için son söz bu olacaktır. Öyle ki; bundan sonra küfran etme yoluna katılmak isteyenler, suçlu ve günahkar olacaklardır.

Ayrıca, Kur'an'ı Kerim'de şunu buyurmuştur;

وَ لَقَدْ كَتَبْنا فِي الزَّبُورِ مِنْ بَعْدِ الذِّكْرِ أَنّ الارْضَ يَرِثُها عِباديَ الصّالِحُونَ (الانبیاء – 105)

And olsun, biz Zebur'da da zikirden sonra yeryüzüne onu ıslah ve imar eden kullarım varis olacak diye yazdık.

Bu Enbiyâ Suresi 105. Ayette (21) de ilahi beşaretin (müjdesinin) haberini vermektedir. Buna göre salih ve layık kişiler dünyanın sahibi ve varisi olacaklardır. Bu ayet, dünya ve hakimiyetinin, bütün kıtaları, bölgeleri, madenleri ve kaynaklarının Allah'ın layık kullarının elinde olacağı günün habercisidir. Öyle ki diğer ayetlerde de bu vaadi buyurmuştur.

Kasas Suresi 5. Ayette (28) olduğu gibi:

وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ (القصص – 5)

Ve biz ise, yeryüzünde zayıf düşürülenlere lütfetmek, onları dünyanın önderleri yapmak ve mirasçıları kılmak istiyorduk.

Her ne kadar da ilahi vaatlerde belirtilen bu durumlar peygamberimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.) döneminde ve ondan sonra da nispeten geniş ölçülerde dünyadaki müslümanlar için gerçekleşmiş olsa da, ve o İslam'ın bir dönem yeniden doğması ve yayılmasına fırsat vermeyecek şekilde düşmanların pençesine düşmüş olması, müslümanların sürekli korku ve endişe altında yaşamalarına rağmen; sonunda sadece Arap Yarımadası'nda değil, dünyanın büyük bir bölümünü de etkisi altına alıp ve düşmanlar bütün cephelerde yenilgiye uğramışlardır. Ancak, bunlara rağmen de bütün dünyayı kapsamı altına alan, çok tanrılık ve putperestliğin kökünü tamamen kazıyan, emniyet, huzur, özgürlük ve saf tevhidi her tarafa yayan dünya genelindeki İslam Hükümeti halen gerçekleşmemiştir. Bu nedenle bunun gerçekleşmesi için beklemek gerek. Bu emir peş peşe (art arda) gelen rivayetlere göre Mehdi'nin ayağa kalkması döneminde gerçekleşecektir.

Mehdi ile ilgili hadisleri, peygamberimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Sahabelerinden birçoğu rivayet etmişlerdir. Mehdi'nin gelişi hakkında peygamberimiz Hz. Muhhammed'in kendisinden rivayet edilenler ve peygamberin Sahabeleri, onun söylediklerine güvenle anlattıklarına dayanmışlardır. (ve onların tanıklık ve şahitlikleri de hadis hükmündedir.) Ünlü İslam kitaplarının birçoğunda, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) orijinal hadislerinde; İslam'ın, Şialık ve Sünnilik gibi farklı mezheplerine değinilmiştir. Geçmiş ve günümüzün bilim adamları da kendi yazılarında Mehdi ile ilgili hadislerin ağızdan ağza yayılmış ve hiçbir şekilde inkar edilemeyeceğini belirtmişlerdir.

Ehl-i Sünnet tarafından en sağlam ve güvenilir hadis kitapları olarak kabul edilen Kütüb-i Sitte veya diğer adıyla Altı Kitap, Kur'an'ı Kerim'den sonra Ehl-i Sünet'te bulunan en önemli dini kaynaklardan biridir ve Ehl-i Sünnet din adamları tarafından okunup kullanılmaktadır. Bu kitaplar aşağıdakilerden oluşmaktadır:

  • Sahih-i Buhari
  • Sahih-i Müslim
  • Sünen-i Ebu Davud
  • Sünen-i Tirmizi
  • Sünen-i Nesai
  • Sünen-i İbn Mace

Kütüb-i Sitte'de, Mehdilik ile ilgili iki grup hadisle karşılaşıyoruz. Bu gruplardan birinde, Mehdilik kavramı doğrudan onlardan sonuç olarak çıkarılabilmektedir ve diğerinde ise, sadece Mehdilik konusuyla ilişkilendirilebilen özel hadislerdir. Bu hadislerin yorumlanmasında, önce Sahih hadisleriyle ki onlarda genel olarak Mehdilik konusuna değinilmiş ve sonra da Mehdilik ile ilgili özel hadisleri inceleyeceğiz.

Kütüb-i Sitte'de Mehdilik ile ilgili genel hadisler
Sekaleyn Hadisi

Sekaleyn Hadisi, İslam'ın bütün mezheplerinde kabul görülen bir hadistir. En güvenilir hadis kitaplarında dile getirilen bu hadis, peygamberimizin Sahabelerinden yaklaşık 43'ü tarafından rivayet edilmiştir ve tarih boyunca da kaynakların birçoğunda dile getirilmiştir. Bu rivayetlerin temaları biraz farklıdır, ancak ana konular bir eksen etrafındadır ve o da; peygamberimiz Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ümmetine kıyamet gününe kadar Sekaleyn'den vazgeçmemelerinin vasiyet ve talimatıdır.

Hadisin metni

  • Müslim kendi kitabında Zeyd bin Erkam'dan şunu rivayet etmiştir:

    قَامَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَوْمًا فِينَا خَطِيبًا بِمَاءٍ يُدْعَى خُمًّا بَيْنَ مَكَّةَ وَالْمَدِينَةِ فَحَمِدَ اللَّهَ وَ أَثْنَى عَلَيْهِ و وَعَظَ و ذَكَّرَ ثُمَّ قَالَ أَمَّا بَعْدُ أَلَا أَيُّهَا النَّاسُ فَإِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ يُوشِكُ أَنْ يَأْتِيَ رَسُولُ رَبِّي فَأُجِيبَ و أَنَا تَارِكٌ فِيكُمْ ثَقَلَيْنِ أَوَّلُهُمَا كِتَابُ اللَّهِ فِيهِ الْهُدَى و النُّورُ فَخُذُوا بِكِتَابِ اللَّهِ وَ اسْتَمْسِكُوا بِهِ فَحَثَّ عَلَى كِتَابِ اللَّهِ وَ رَغَّبَ فِيهِ ثُمَّ قَالَ و أَهْلُ بَيْتِي أُذَكِّرُكُمْ اللَّهَ فِي أَهْلِ بَيْتِي أُذَكِّرُكُمْ اللَّهَ فِي أَهْلِ بَيْتِي أُذَكِّرُكُمْ اللَّهَ فِي أَهْلِ بَيْتِي

    (صحيح مسلم الحديث رقم 2408)

    Bir gün Resulullah (s.a.v.) Mekke ve Medine arasında "Hum" adındaki bir göletin kenarında durur ve orada bulunan cemaat için bir hutbe buyurur. O hutbede, Allah'a şükredip, vaaz ve uyarılar verdikten sonra şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Gerçekten ben bir insandan fazlası değilim ve ilahi haberin gelip canımı alması yakındır ve ben de onun davetini kabul edeceğim. Ben sizin aranızda iki değerli şey bırakacağım; birincisi Allah'ın kitabı! Alın ve onu tırnaklarınızla tutun!" Peygamberimiz (s.a.v.) Allah'ın kitabi için çok talimat vermiştir ve insanları ona uymaya teşvik buyurmuştur. Sonra da şöyle buyurmuştur: "İkincisi de, Ehl-i Beyt'im. Size Ehl-i Beyt'im hakkında talimat veriyorum." ve bu cümleyi üç kez tekrarlamıştır.

  • Tirmizi kendi belgelerine dayanarak Resulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

    إِنِّي تَارِكٌ فِيكُمْ مَا إِنْ تَمَسَّكْتُمْ بِهِ لَنْ تَضِلُّوا بَعْدِي أَحَدُهُمَا أَعْظَمُ مِنْ الْآخَرِ كِتَابُ اللَّهِ حَبْلٌ مَمْدُودٌ مِنْ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ وَعِتْرَتِي أَهْلُ بَيْتِي وَلَنْ يَتَفَرَّقَا حَتَّى يَرِدَا عَلَيَّ الْحَوْضَ فَانْظُرُوا كَيْفَ تَخْلُفُونِي فِيهِمَا

    (سنن الترمذي الحديث رقم 3788)

    Ben size, onlara başvurduğunuzda asla doğru yoldan şaşmayıp yanılmayacağınız iki şey bırakacağım. Biri diğerinden daha büyüktür. Gök ve yeri birleştiren asılı ip olan Allah'ın kitabı ve kendi itretim ve Ehl-i Beyt'im. Bu ikisi havuzda bana katılana kadar birbirinden asla ayrılmaz. Benim emanetlerime nasıl davrandığınızı düşünün!

Sekaleyn Hadisinden yararlanılabilecek noktalar

  • Allah'ın kitabı ve peygamberimizin (s.a.v.) itreti Resulullah yanında en değerli iki şeydir. 'Sekaleyn' Arapça'da 'Sekl' kelimesinin çift şeklidir. Bu kelime yol erzağı anlamında, koruma ve bakmayı gerektiren nefis birşey gibidir. Allah'ın kitabı ve peygamberimizin Ehl-i Beyti'ni oldukları gibi büyük göstermek amacıyla "Sekaleyn" olarak isimlendirmiştir.
  • Hidayet ve saâdet Allah'ın kitabı ve peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyti'nin siyanetiyle gerçekleşir. Tirmizi'nin rivayetine göre, peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Eğer bu iki değerli varlığa dayanırsanız, asla yolunuzdan şaşmazsınız."
  • Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ta ki havuza bana katılana kadar." ve "benim emanetlerime nasıl davrandığınızı düşünün!" Bu iki ifade, insanların hidayetinin her ikisine dayanarak mümkün olduğunu belirtmek için kullanılmıştır ve sadece Kur'an'nı alıp Ehl-i Beyt'i bırakarak bu gerçekleşemeyecektir.
  • Sünen-i Tirmizi'de peygamberimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bu ikisi havuzda bana katılana kadar birbirinden asla ayrılmaz.", yani Kur'an ve Ehl-i Beyt kıyamet gününe kadar var olacak ve eğer Kur'an'ın olup, Ehl-i Beyt'in olmadığı bir zamanı düşünürsek bir şekilde onları birbirinden ayırmayı düşünmüşüzdür. O zaman, Kur'an'ı Kerim'in bizim aramızda var olduğu gibi, peygamber (s.a.v.) Ehl'i Beyti de var olup baki kalması gerekir.
  • Başka bir nokta da, bu rivayette peygamber efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurmasıdır: "Aranızda bıraktığımız bu iki mirasa karşı nasıl davrandığınızı düşünün!" Aslında en önemli nokta da budur; peygamber (s.a.v.) bu vasiyeti ederken, Kur'an ve Ehl-i Beyti'ni 'Sekaleyn' adıyla kendisinden sonraki iki halefi olarak tanıtmıştır.
  • Sekaleyn Hadisinden çıkarılabilecek en önemli nokta, Ehl-i Beyt'in hüccet ve günahsızlığıdır. Ehl-i Beyt'i, Kur'an'ın yanında ve de peygamber (s.a.v.) tarafından getirilmesi bunun ispatı için önemlidir. Kur'an'ın, içinde en ufak bir batıllık ve hatanın olmadığı bir kitap olmasına şüphe yok. Bu nedenle, onunla muhalefet caiz değildir. Peygamberin (s.a.v.) Kur'an ve Ehl-i Beyti'ni yan yana koyması, bunların kıyamet gününe kadar ayrılmaz olup, bütün ümmetin yol göstericileri olmaları ve onlara dayanmama durumunda yoldan çıkma, bunların hepsi; birbirine gerçekten yakın Sekaleyn'in Sekl'leri (ikilinin elemanları) olduğunu göstermektedir ki bunun da masumiyet ile günahsızlık dışında başka anlamı olmayacaktır.
  • Peygamberimizin (s.a.v.) sözlerine dikkat ederek, "Bu ikisi asla ayrılmaz" ifadesinden kasıt, Ehl-i Beyt ve Kur'an'ın birbirlerine karşı hiç muhalefetlerinin olmamasıdır. Ehl'i Beyt de Kur'an'ın söylediklerini söylüyordur. Bunun, masumiyet ve günahsızlık dışında başka anlamı var mıdır?

Sekaleyn Hadisi'nde peygamberin Ehl-i Beyt'i ve itreti

Şimdi peygamberin (s.a.v.) sözleri ve Kur'an'ın yanında geçen Ehl-i Beyt ve itret sözcüklerinden kastın kimler olduğunu görmek gerekir.

Bu soru Tathir Ayeti'nin tefsirinde (Ahzâb Suresi 33. Ayetin bir bölümünde) de Allah tarafından Ehl-i Beyt'in, günahsız ve özlerinde günahtan arınmış olan kimler olduğu dile getirilmiştir.

Peygamberin Ehl-i Beyti'nden kasıt kimlerdir?

Ehl-i Sünnet anlayışında farklı görüşler dile getirilmiştir. Bunlardan üçü daha yaygın olan görüştür:

  • Bazıları Ehl-i Beyt'ten kastın Hz. Peygamberin (s.a.v.) eşleri olduğuna kâiller.
  • Bazıları Ehl-i Beyt'ten kastın onlara sadaka verilmesinin haram olduğu Hz. Peygamberin (s.a.v.) eşleri ve Beni Haşim kabilesinin tüm üyeleri olduğuna kâiller. Bu durumda Ehl-i Beyt; Âl-i Ali, Âl-i Akil, Âl-i Cafer ve Âl-i Abbas'tan oluşur.
  • Diğer bir görüşte ise; Hz. Peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyti'nden kasıt; Hz. Ali (peygamberin damadı ve amca oğlu), Hz. Fatıma (peygamberin kızı ve Ali'nin eşi), Hasan ve Hüseyin'dir (Ali ve Fatı'ma'nın iki oğlu ve peygamberin torunları).

Bu nedenle tefsirler ve açıklamalarda hak gözetmek için peygamberimizin kendi ifadelerine başvurmamız gerekmektedir ve peygamberimizin kendisi Ehl-i Beyti'nin doğruluğunu kanıtlayanlarla birlikte kimler olduğunu belirtip belirtmediğini görmeliyiz. Neyse ki, Sahih-i Müslim ve Sahih-i Tirmizi'deki çok sayıda hadiste peygamberimiz (s.a.v.) hem kendi mübarek kelâmında, hem de amellerinde, Ehl-i Beyti'ni tanıtmıştır:

  • Müslim kendi Sahih'inde, İslam peygamberi Hz. Muhammed'in eşi Ayşe'den (Aişe) rivayet etmiştir:

    خَرَجَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ غَدَاةً وَعَلَيْهِ مِرْطٌ مُرَحَّلٌ مِنْ شَعْرٍ أَسْوَدَ فَجَاءَ الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ فَأَدْخَلَهُ ثُمَّ جَاءَ الْحُسَيْنُ فَدَخَلَ مَعَهُ ثُمَّ جَاءَتْ فَاطِمَةُ فَأَدْخَلَهَا ثُمَّ جَاءَ عَلِيٌّ فَأَدْخَلَهُ ثُمَّ قَالَ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمْ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا

    (صحيح مسلم الحديث رقم 2424)

    Bir gün Resulullah sırtında yünlü bir aba ile evden çıktı. Onu gören Hz. Hasan (r.a.) Hz. bin Ali (r.a.) yanına geldi. Resulullah ona abasının altına girmesini söyledi. Sonra Hz. Hüseyin (r.a.) geldi. Resulullah (s.a.v.) onu da abasının altına aldı. Sonra Hz. Fatıma (r.a.) geldi, Resulullah (s.a.v.) onu da abasının altına aldı. Daha sonra da Hz. Ali (r.a.) geldi, Resulullah (s.a.v.) onu da abasının altına aldı. Sonra Resulullah “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.” ayetini buyurdu.

  • Yine, Müslim kendi Sahih'inde; Sahabelerin Fazileti Babı'nda, Mübalehe Ayeti Şerifi (Âli İmrân Suresi 61. Ayet) devamında, Sa'd bin Ebû Vakkâs'tan bir hadis rivayet etmiştir:

    لَمَّا نَزَلَتْ هَذِهِ الْآيَةُ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ أَبْنَاءَنَا و َأَبْنَاءَكُمْ دَعَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ عَلِيًّا وَ فَاطِمَةَ وَ حَسَنًا وَ حُسَيْنًا فَقَالَ اللَّهُمَّ هَؤُلَاءِ أَهْلِي

    (صحيح مسلم الحديث رقم 2404)

    Bu ayet "Gelin, biz çağıralım çocuklarımızı ve siz çağırın çocuklarınızı..." indiğinde, Resulullah (s.a.v.), Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hüseyin'i yanına çağırdı ve "Allah'ım! Bunlar benim gerçek Ehl-i Beytim'dir." diye buyurdu.

  • Tathir Ayeti ile ilgili (Ahzâb Suresi 33. Ayet) Tirmizi kendi bilgi ve belgelerine dayanarak şöyle rivayet etmiştir:

    مَّا نَزَلَتْ هَذِهِ الْآيَةُ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمْ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَ يُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا فِي بَيْتِ أُمِّ سَلَمَةَ فَدَعَا فَاطِمَةَ وَ حَسَنًا وَ حُسَيْنًا فَجَلَّلَهُمْ بِكِسَاءٍ وَ عَلِيٌّ خَلْفَ ظَهْرِهِ فَجَلَّلَهُ بِكِسَاءٍ ثُمَّ قَالَ اللَّهُمَّ هَؤُلَاءِ أَهْلُ بَيْتِي فَأَذْهِبْ عَنْهُمْ الرِّجْسَ وَ طَهِّرْهُمْ تَطْهِيرًا قَالَتْ أُمُّ سَلَمَةَ وَ أَنَا مَعَهُمْ يَا نَبِيَّ اللَّهِ قَالَ أَنْتِ عَلَى مَكَانِكِ وَ أَنْتِ عَلَى خَيْرٍ

    (سنن الترمذي الحديث رقم 3205)

    Peygamberimize (s.a.v.) "Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.” ayeti indiğinde, Ümmü Seleme'nin evinde bulunuyordu. Hz. Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i çağırdı ve onları cüppesinin altına aldı, arkasında olan Hz. Ali'yi de çağırıp cüppenin altına alıp şöyle buyurdu "Allah'ım bunlar benim Ehl-i Beytim, o zaman her türlü kötülüğü ve günahı bunlardan çıkar ve onları tertemiz kıl!". O esnada, Ümmü Seleme "Ey Resulullah, ben de onların arasında mıyım?" diye sorar. Peygamberimiz (s.a.v.) "Sen kendi yerinde, hayır ve iyiliktesin." diye buyurur. (Ama bu grubun içinde değilsin.)

  • Yine Tirmizi, Mâlik bin Enes'ten belgelerle şöyle rivayet etmiştir:

    أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ كَانَ يَمُرُّ بِبَابِ فَاطِمَةَ سِتَّةَ أَشْهُرٍ إِذَا خَرَجَ إِلَى صَلَاةِ الْفَجْرِ يَقُولُ الصَّلَاةَ يَا أَهْلَ الْبَيْتِ إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمْ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَ يُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا

    (سنن الترمذي الحديث رقم 3206)

    Resulullah (s.a.v.) altı ay boyunca sabah namazına gidip Hz. Fatıma'nın evinin kapısının önünden geçerken "Ey Ehl-i Beyt! Namaza. Allah sadece kötülük ve günahları siz Ehl-i Beyt'ten uzak tutup sizi tertemiz kılmak ister". diye buyururdu.

O zaman, peygamberimizin (s.a.v.) Ehl-i Beyti özel kişilerle sınırlıdır. Belirtilen rivayetlere göre Hz. Peygamberin Ehl-i Beyti onun cübbesinin altında yer alanlardır veya Mübalehe olayında (Âli İmrân Suresi 61. Ayet) hazır bulunanlar, yani; Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hüseyin'dir.

Hz. Peygamberin (s.a.v.) itretinden kasıt kimlerdir?

Bir kişinin itreti, o kişinin özel akraba veya yakınlarına denilmektedir. Bu nedenle itretten kasıt bütün akraba ya da yakınlar değildir. Hz. Peygamberin (s.a.v.) birçok defa Sekaleyn'den bahsetmesi ve değerli Sekaleyn Hadisi'nde, kendi itret ve Ehl-i Beyti'ni Kur'an'ın dengi ve ona eşit bir konuma yerleştirmesi, onları kıyamet gününe kadar kalıcı ve ayrılmaz bir çift olarak bilmesi, anlaşılması çok büyük dikkat gerektiren önemli ve belirleyici önemli bazı noktaların işaretidir. Bu önemli noktalardan biri bundan ibarettir ki; Kur'an'ın dünyanın ömrünün sonuna dek baki kalacağı gibi, peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyti ve itretinden biri Kur'an'la beraber kalmalıdır ve bunlardan birinin olmaması halinde ise, Nebevi sözlerin geçersiz ve lağvedilmesine neden olacaktır. Ayrıca, bu ikisinden birine inanmayıp bağlı kalmamak da, hüsran ve zilletle birlikte olacaktır.

Ehl-i Sünnet bilim adamları ve araştırmacılarının birçoğu, peygamber (s.a.v.) Ehl-i Beyti'ni, Hz. Ali, Hz. Fatıma ve Fatıma'nın çocukları olarak saymışlardır. Fıkıh ve hadisin büyük ulemalarından olan İbn Hâcer, kitabında Ebu Bekir'den "Hz. Ali, peygamberin (s.a.v.) itretinin en önemli kanıtıdır." diye rivayet etmiştir. İbn Hâcer sonra da şöyle yazmıştır: "İtret, onlara kıyamet gününe kadar inanıp bağlı kalmanın liyakatına sahip ve dünya ahalisinin baki kalması ve güvende olmasına neden olacak kişiler olmalıdır, Kur'an'ın olduğu gibi. Bu nedenle peygamber (s.a.v.) bütün müslümanlara Ehl-i Beyti'ne inanıp bağlı kalmalarını emretmiştir.

Şimdi de Resulullah'ın (s.a.v.) Ehl-i Beyti ve itretinin günümüzde kimin olduğunu görmemiz gerekir.

Sekaleyn Hadisi'nde peygamberin (s.a.v.) kelâmı o kadar ciddi ve incedir ki her müslümanın alemin sonuna kadar Kur'an ve Ehl-i Beyt arasında 'bu ikisi asla ayrılmaz' kanıtının tecelli etmesi için mutlaka peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyti'ni tanıması gerekmektedir. Şimdi de peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyti ve itretinin günümüzdeki kanıtının peşinde olmamız gerek. İnsaflı bir insan, peygamberin (s.a.v.), özellikle Kütüb-i Sitte'deki rivayetlerinden, o mübarek hazretin varlığı, kendi Ehl-i Beyt ve itretinin kanıtını belirlemiştir. Öyle ki Ehl-i Sünnet bilim adamlarının bazılarına göre Sekaleyn Hadisi'ndeki peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyti ve itretinden kasıt, İsnâaşer imamlarının ta kendisi ve İslam peygamberinin soyundan olan onun on iki halifesidir. Bu konuyla ilgili hadisler açıklanacaktır.

Peygamberi Ekrem (s.a.v.) birçok rivayetinde, Mehdi'den Kur'an'la eşit, masumiyet ve günahsızlığa sahip kendi Ehl-i Beyti ve itreti olarak söz etmiştir. Yani İslam peygamberinin varlığı, yeryüzünün hiçbir zaman peygamberin itret ve Ehl-i Beyti'nden yoksun olmayacağını, herkes için kanıtlamıştır. Dünyanın hiçbir zaman Kur'an'dan yoksun olmadığı gibi.

Sünen-i Tirmizi'de, Hz. Resulullah'tan şöyle buyurduğunu rivayet edilmiştir:

لَا تَذْهَبُ الدُّنْيَا حَتَّى يَمْلِكَ الْعَرَبَ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي يُوَاطِئُ اسْمُهُ اسْمِي

(سنن الترمذي الحديث رقم 2230)

Dünya, benim Ehl-i Beyt'imden adı benimle aynı olanın dünyaya hüküm sürmeye başlamasına kadar yok olmayacaktır.

Sünen-i Ebu Davud'da, Ebû Said El-Hudri'nin peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu belirtmiştir:

الْمَهْدِيُّ مِنِّي

(سنن أبي داود الحديث رقم 4285)

Mehdi bendendir.

Sünen-i Ebu Davud'da, Ümmü Seleme'nin peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

الْمَهْدِيُّ مِنْ عِتْرَتِي مِن ْوَلَدِ فَاطِمَةَ

(سنن أبي داود الحديث رقم 4284)

Mehdi benim itretimden ve Fatıma'nın çocuklarındandır.

Sünen-i İbn Mace'de ise şöyle gelmiştir:

الْمَهْدِيُّ مِن ْوَلَدِ فَاطِمَةَ

(سنن ابن ماجه الحديث رقم 4086)

Mehdi Fatıma'nın çocuklarındandır.

Belirtilen bu hadislere göre, Kur'an ve Ehl-i Beyt'in hiçbir zaman birbirlerinden ayrılmayacaklarını, birinin varlığı diğerinin olmadığı durumda mümkün olmayacağını, Mehdi'nin Hz. Fatıma'nın çocukları, Ehl-i Beyt ve peygamberin (s.a.v.) itretinden olup, ayrıca Kur'an'la birlikte olup ve Kur'an'la birlikte o hazrete inanıp ona bağlı kalmak saadet ve mutluluğa neden olacağını anlıyoruz.

On iki Halife Hadisi

Kütüb-i Sitte'de ve Ehl-i Sünnet'in diğer güvenilir kaynaklarında da ardışık olarak gelen hadislerden biri de on iki Halife Hadisidir. Bu hadis farklı yollardan ve birçok defa Hz. Peygamberden (s.a.v.) rivayet edilmiştir, öyle ki onun peygamber (s.a.v.) tarafından söylendiği kesin ve açıktır.

Hadisin Sahih'lerdeki metni

Buhari Cabir bin Semure'den belgelerle Hz. Peygamber'in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

سَمِعْتُ جَابِرَ بْنَ سَمُرَةَ قَالَ سَمِعْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ يَكُونُ اثْنَا عَشَرَ أَمِيرًا فَقَالَ كَلِمَةً لَمْ أَسْمَعْهَا فَقَالَ أَبِى إِنَّهُ قَالَ كُلُّهُمْ مِنْ قُرَيْشٍ

(صحيح البخاري الحديث رقم 6796)

Cabir bin Semure: peygamber dedi Benim halife ve veliahtlarım on iki emir olacaktır. O esnada benim duyamadığım bir söz söyledi. Babam peygamberin (s.a.v.) "Onların hepsi Kureyş'tendir."

Ayrıca, Sahih-i Müslim'de de şöyle gelmiştir:

عن جَابِرِ بن سَمُرَةَ قال: دَخَلْتُ مع أبي على النبي صلى الله عليه وسلم فَسَمِعْتُهُ يقول: إِنَّ هذا الْأَمْرَ لَا يَنْقَضِي حتى يَمْضِيَ فِيهِمْ اثْنَا عَشَرَ خَلِيفَةً. قال: ثُمَّ تَكَلَّمَ بِكَلَامٍ خَفِيَ عَلَيَّ قال: فقلت لِأَبِي: ما قال؟ قال: كلهم من قُرَيْشٍ

(صحيح مسلم الحديث رقم 1821)

Cabir bin Semure şöyle der: "Babam ile birlikte Resulullah'a (s.a.v.) gittik, duyduk ki o hazret "İslami Hilafet, veliahtlarımın on ikisi de onların arasında hükümet etmediği sürece sonlanmayacak" olduğunu buyuruyordu. Sonra da benim için belli olmayan sözler buyurdu. Babama "o hazret ne buyurdular?" diye sordum. Babam bana o hazretin bu on iki halifenin tamamının Kureyş'ten olduğunun buyurduğunu söyledi.

Veya bu hadiste:

عن عَامِرِ بن سَعْدِ بن أبي وَقَّاصٍ قال كَتَبْتُ إلى جَابِرِ بن سَمُرَةَ مع غُلَامِي نَافِعٍ أَنْ أَخْبِرْنِي بِشَيْءٍ سَمِعْتَهُ من رسول اللَّهِ صلي الله عليه وآله قال فَكَتَبَ إلي سمعت رَسُولَ اللَّهِ صلي الله عليه وآله يوم جُمُعَةٍ عَشِيَّةَ رُجِمَ الْأَسْلَمِيُّ يقول: لَا يَزَالُ الدِّينُ قَائِمًا حتى تَقُومَ السَّاعَةُ أو يَكُونَ عَلَيْكُمْ اثْنَا عَشَرَ خَلِيفَةً كلهم من قُرَيْشٍ

(صحيح مسلم الحديث رقم 1822)

Ömer bin Sa'd bin Ebû Vakkâs şöyle der "Ben kulum ile birlikte Cabir bin Semure'ye Resululah'tan (s.a.v.) duyduklarını bizim için yazmasını istedik. Cabir bana "Eslemî'nin recm edildiği bir Cuma akşamı Hz. Peygamberden (s.a.v.) din kiyamet günü kopana ve tamamı Kureyş'ten olan on iki halifenin size hüküm süreceği zamana kadar ayaktadır." diye buyurduğunu yazdı.

Sahih'lerde gelen on iki halife ile ilgili rivayetlerden aşağıdakiler gibi sıralanmış bazı noktalar çıkarılabilmektedir:

  • Resulullah'tan (s.a.v.) sonra hilafet on iki kişiyle sınırlıdır.
  • Onların hepsi İslam peygamberinin soyundan ve Kureyş'tendir.
  • İslam'ın onuru ve şânı bu halifelerin varlığına bağlıdır. Yani bu halifelerin birinin hayatta olmasıyla İslam dini ayakta olup ve sağlam kalacaktır.
  • İslam dini bu on iki halife iş başına gelne kadar sonlanmayacaktır.
  • Bu hadisten çıkan başka bir nokta ise, bu hilafetin ardışık ve aralıksız olduğu ve 'Halife' sözcüğünün kullanılmasıdır. Sözlük kitaplarında ise Halife kelimesinin anlamı şöyle açıklanmıştır: 'Bir kişi başkasının ehlinin vazifelerini yerine getirmek üzere kıyam ederse (başkaldırırsa), o kişinin ehli içinde halifesi olmuştur. Halife kendisinden öncekinin hazır bulunmaması, ölüm veya güçsüz olmasından dolayı veliahdı olan kişidir.'

On iki halifenin kanıtı:

Resulullah'ın (s.a.v.) halifesi; içte arınmış nefse sahip ve dışta da adalet ve iyilikleri sağlayan, günahları engelleyen güce sahip olan kişiye denilebileceği açıktır. Biri kendisini Resulullah'ın (s.a.v.) halifesi bilip, ancak onun bütün davranış ve amellerinden fisk-ü fücur (uzaklaşması) görünürse, o kesinlikle Resulullah'ın (s.a.v.) veliahdı değil, aksine şeytan'ın halifesidir. Çünkü halifenin, hilafetini ettiği kişinin özellikleri bulundurması ve bunların ondan doğması gerek.

Resulullah'ın (s.a.v.) bu on iki halifesinin kanıtları ile ilgili Ehl-i Sünnet'te farklı yorumlar dile getirilmiştir ki bunların bazıları temelsiz ve yıpratılabilirdir.

Bu tefsirlerden ikisine değineceğiz.

A) Bir yorumda on iki halifeyi bu isimler oluşturmaktadır: Abubekir, Ömer, Osman, Ali, Muaviye, Muâviye bin Yezîd, Mervân bin Hakem, Velid Bin Abdülmelik, Süleyman bin Abdülmelik ve Ömer bin Abdülaziz.

Daha önce belirtildiği gibi, bu hadislerdeki halifeden kasıt Resulullah'ın (s.a.v.) veliahdıdır. Resulullah'ın (s.a.v.) varisleri olarak söz edilenlerin, davranış ve eylemleriyle Allah'ın kitabı, Resulullah (s.a.v.) siret ve sünnetine karşı olmaları, kabul edilebilir mi? İkincisi de peygamber'in (s.a.v.) melekûtî kelâmında ise bu on iki kişinin İslam'ın itibarı, saygınlığına ve müslümanların istikrarına neden olacağı belirtilmiştir. Acaba yukarıda peygamber'in (s.a.v.) halifeleri olarak belirtilen bu on iki kişinin zamanında durum böyle miydi? Bu hadis Muâviye bin Yezîd ve onun gibilerine uyuyor mu? Bir kişi Ömer bin Abdülaziz'in yanında Muâviye bin Yezîd'den büyüklük ve saygıyla anmış ve Ömer bin Abdülaziz bunu duyduğunda çok üzülüp kızmış ve o kişinin yirmi kırbaçla cezalandırılmasını emrettiği rivayet edilmiştir.

Yezîd, şarap içen günahkar biriydi ve Resulullah'ın torunu ve ciğerinin köşesi olan Hz. Hüseyin bin Ali'yi şehit etti. Muâviye bin Yezîd'i dört yıllık hükümeti boyunca işlediği bu cinayetlerle birlikte peygamberin (s.a.v.) on iki kişilik haleflerinin arasında saymamız reva mıdır? Suyuti, Tarihu'l-Hulefa kitabında onların cinayet ve fisk-ü fücurlarından öyle bahsetmiştir ki her müslüman onları halife saymaktan utanç duyar.

Bu nedenle bu tefsir ve yorumun zaafı aşikardır.

B) Bu on iki halifenin aralıksız dönemlerde olmalarına gerek olmadığı şeklinde bir tefsir ve yorumdan da söz edilmektedir. Bu halifelerden bazılarının, peygamberden (s.a.v.) sonra hilafete gelen dört halifeden oluşurlar. Bunlardan sonra ise Hz. Hasan bin Ali (peygamberin torunu), Muâviye, İbn Zübeyir, ve Ömer bin Abdülaziz dört halife olarak gelmişlerdir.

Sonraki dört kişi ise kıyamet kıyamının kopmasından önce gelip hükümet edecekledir. Ancak, bu yorum ve tefsir de doğru sayılamaz, çünkü Hz. Peygamberden (s.a.v.) rivayet edilenlere dayanarak bu on iki kişilik halifenin aralıksız şekilde geleceklerine kanıt olarak gösterilebilir. Bu tefsir ve açıklamalar sadece kendilerini zora sokar ve rivayet ve hadislerin itibarlarını kaybetmelerine neden olur.

Kur'an'ın ünlü müfessirlerinden olan İbn Kesir, kitabında açıkça belirtmiştir ki: (و معنی هذاالحدیث البشارة بوجود اثنی عشر خلیفه صالحاً یقیم الحق و تعدل فیهم...) "Salih olan ve adaleti yerine getiren on iki halifeden söz eden hadislerin anlamı... Bu İsnâaşer hulefâdan biri farklı rivayet ve hadislerde o hazretin varlığının beşareti verilmiş olan Mehdi'dir."

Ayrıca, Sünen-i Ebu Davud'un Şerhi olan Bezlül-Mechûd kitabında ise, farklı rivayetlerin anlatılmasından sonra İsnâaşer hulefâ ile ilgili şöyle yazılmıştır: "Kesinlikle İsnâaşer halifelerinin sonuncusu Hz. İmam Mehdi'dir ve bu sözü ben hak bilirim."

Hatta Sahih-i Müslim'de peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

يَكُونُ فِي آخِرِ أُمَّتِي خَلِيفَةٌ يَحْثِي الْمَالَ حَثْيًا لَا يَعُدُّهُ عَدَدًا

(صحيح مسلم الحديث رقم 2913)

Benim ümmetimin arasında ahir zamanda, çok fazla mal bağışlayan ve hiçbirini saymayan bir halife olacaktır.

Bu hadiste de 'Halife' sözcüğünün kullanıldığına dikkat edilmesi gerek.

Öte yandan, Şia hadislerinde söz edilen bu on iki halife, on iki imam olarak belirtilmiştir ki onların ilki; Ali bin Ebu Talib, sonra Hasan ve Hüseyin ve onlardan sonra sonuncusu Mehdi olan Hüseyin'in soyundan olan dokuz imamdır. Bunların hepsi aralıksız ve kesintisiz sürelerde gelmişlerdir. Bu on iki imamın belirtilen rivayetlerle uygunluğu bu sayının ve hadislerin geçerli ve itibarlı olmalarına neden olmuştur. Yani hulefanın on iki kişiyle sınırlı olduğu anlamını çıkarmaya sebep olmaktadır.

Ehl-i Sünnet'teki bazı araştırmacıların açıklamalarına dikkat etmemiz lazım. Bu açıklamalarda şöyle beyanlar vardır: On iki halifeden kasıt, Hz. Peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyti'nden olan Şia'nın on iki imamıdır ve bu Emevî hükümdarlarına uydurulamaz, çünkü onların sayısı on iki kişiden fazla olmakta ve birçoğu iğrenç cinayetler işlemişlerdir. Ayrıca, bu on iki kişiyi Abbâsî hükümdarlarına da uydurmak mümkün değildir, çünkü biraz önce belirttiğimiz neden burada da geçerlidir. O zaman, İsnâaşer halifelerinden kasıt, Hz. Ali ile başlayan, Hz. Mehdi ile sonlanan, hepsi adil, ibadet eden, günah ve haramdan sakınan ve Hz. Peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyti'nden olan on iki imamdır.

Kütüb-i Sitte'deki Mehdilik ile ilgili özel hadisler
Mehdi'nin hasep ve nasebi ile ilgili hadisler

Her şeyi tanıyabilmek, onun hasep ve nasebini (soyunu) tanımaya bağlıdır. Bu nedenle Hz. Peygamberin (s.a.v.) haberini verdiği, on iki raşit halifeden biri olan 'Mehdi' gibi önemli bir kişiliği, konuyu tanımak ve inceleyebilmek için, hasep ve nesebinin belirlenmesi gerekmektedir.

  • Mehdi Abdulmuttalib'in çocuklarından
    İbn Mace, Sünen-i'nde Mâlik bin Enes'ten belgelerle Hz. Peygamberden (s.a.v.) şöyle rivayet etmiştir:

    نَحْنُ وَلَدَ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ سَادَةُ أَهْلِ الْجَنَّةِ أَنَا و َحَمْزَةُ وَ عَلِيٌّ وَ جَعْفَرٌ و َالْحَسَنُ وَ الْحُسَيْنُ وَ الْمَهْدِيُّ

    (سنن ابن ماجه الحديث رقم 4087)

    Biz Abdulmuttalib'in çocukları, cennet halkının büyükleriyiz. Ben, Hamza, Ali, Ca'fer, Hasan Hüseyin ve Mehdi.

    Bu hadis Mehdi'nin Abdulmuttalib bin Haşim Kureyşi Kenanı'nın çocuklarından olduğunun işaretidir.

  • Mehdi Hz. Peygamberin (s.a.v.) soyundan
    Ebû Said el-Hudrî'den Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

    الْمَهْدِيُّ مِنِّي أَجْلَى الْجَبْهَةِ أَقْنَى الْأَنْفِ يَمْلَأُ الْأَرْضَ قِسْطًا وَ عَدْلًا كَمَا مُلِئَتْ جَوْرًا وَ ظُلْمًا يَمْلِكُ سَبْعَ سِنِينَ

    (سنن أبي داود الحديث رقم 4285)

    Mehdi bendendir. Açık alınlı, kalkık burunludur. Yeryüzünü zulmün kapladığı gibi adaletle dolduracaktır. O yedi sene dünyaya hükmedecektir.

  • Mehdi Hz. Peygamberin (s.a.v.) Ehl-i Beyti'nden
    Hz. Peygamberin (s.a.v.) açıkça Mehdi'nin Ehl-i Beyt'e ait olduğu hakkındaki rivayet ve hadisleri birçok kez Kütüb-i Sitte'den, Sünen-i Ebu Davud, Tirmizi ve İbn Mace'de yer almıştır ve bu hadislerin bazıları kanıt olma açısından geçerli, güvenilir ve kalıcıdır.
    • Ebu Davud, kendi Sünen-i'nde Ebu Tafil, Ali'den Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

      لَوْ لَمْ يَبْقَ مِنْ الدَّهْرِ إِلَّا يَوْمٌ لَبَعَثَ اللَّهُ رَجُلًا مِنْ أَهْلِ بَيْتِي يَمْلَؤُهَا عَدْلًا كَمَا مُلِئَتْ جَوْرًا

      (سنن أبي داود الحديث رقم 4283)

      Dünyanın ömründen sadece bir gün kalmış olsa bile, o gün Allah benim Ehl-i Beyt'imden bir adam gönderecektir. O dünyayı, (daha önce) zulümle olduğu gibi, adaletle dolduracaktır.

    • Tirmizi, kendi Sünen-i'nde Âsim'den sahip olduğu belgelerle Abdullah bin Mesud'dan Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: (Sünen-i Tirmizi, 2230. Hadis)

      لَا تَذْهَبُ الدُّنْيَا حَتَّى يَمْلِكَ الْعَرَبَ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي يُوَاطِئُ اسْمُهُ اسْمِي

      (سنن الترمذي الحديث رقم 2230)

      Ehl-i Beyt'imden ismi ismime uyan bir adam dünyaya hükümran olmadan dünya yok olmaz!

    • Ayrıca, Tirmizi Âsim'den sahip olduğu diğer belgeyle Abdullah bin Mesud'dan Hz. Peygamberin (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

      يَلِي رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي يُوَاطِئُ اسْمُهُ اسْمِي

      (سنن الترمذي الحديث رقم 2231)

      Ehl-i Beyt'imden benimle aynı isimde olan bir adam gelecek.

    • İbn Mace, kendi Sünen-i'nde Muhammed bin Hanefiyye'den, Ali'den sahip olduğu belgelerle Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

      الْمَهْدِيُّ مِنَّا أَهْلَ الْبَيْتِ يُصْلِحُهُ اللَّهُ فِي لَيْلَةٍ

      (سنن ابن ماجه الحديث رقم 4085)

      Mehdi biz Ehl-i Beyt'tendir. Allah onu bir gecede ıslah eder (olgunlaştırır).

    • Ayrıca Sünen-i İbn Mace'de şöyle gelmiştir:

      عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ بَيْنَمَا نَحْنُ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ و َسَلَّمَ إِذْ أَقْبَلَ فِتْيَةٌ مِنْ بَنِي هَاشِمٍ فَلَمَّا رَآهُمْ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ اغْرَوْرَقَتْ عَيْنَاهُ وَ تَغَيَّرَ لَوْنُهُ قَالَ فَقُلْتُ مَا نَزَالُ نَرَى فِي وَجْهِكَ شَيْئًا نَكْرَهُهُ فَقَالَ إِنَّا أَهْلُ بَيْتٍ اخْتَارَ اللَّهُ لَنَا الْآخِرَةَ عَلَى الدُّنْيَا و َإِنَّ أَهْلَ بَيْتِي سَيَلْقَوْنَ بَعْدِي بَلَاءً وَ تَشْرِيدًا وَ تَطْرِيدًا حَتَّى يَأْتِيَ قَوْمٌ مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ مَعَهُمْ رَايَاتٌ سُودٌ فَيَسْأَلُونَ الْخَيْرَ فَلَا يُعْطَوْنَهُ فَيُقَاتِلُونَ فَيُنْصَرُونَ فَيُعْطَوْنَ مَا سَأَلُوا فَلَا يَقْبَلُونَهُ حَتَّى يَدْفَعُوهَا إِلَى رَجُلٍ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي فَيَمْلَؤُهَا قِسْطًا كَمَا مَلَئُوهَا جَوْرًا فَمَنْ أَدْرَكَ ذَلِكَ مِنْكُمْ فَلْيَأْتِهِمْ وَلَوْ حَبْوًا عَلَى الثَّلْجِ

      (سنن ابن ماجه الحديث رقم 4082)

      Abdullah şöyle rivayet etmiştir: Resulullah’ın (s.a.v.) yanındayken, birden Haşim Oğulları'ndan bir genç topluluğu geldi. Resulullah onları görünce gözleri yaşla doldu, rengi değişti. Dedim ki ‘Yüzünde hoşlanmadığımız şeyi görmemiz nedendir?’ Buyurdu ki “Muhakkak biz Ehl-i Beyt'iz. Allah bizim için, dünya üzerine ahireti seçti. Muhakkak Ehl-i Beyt'im benden sonra belalar, kovulmak ve sürgünlere kavuşacak. Ta ki bir kavim doğu tarafından gelecek. Onlarla birlikte siyah bayraklar vardır. Hayrı isterler, onlara verilmez. Bu yüzden savaşırlar, yardım olunup galip gelirler. İstedikleri onlara verilir de onu kabul etmezler. Onu Ehl-i Beyt'imden olan bir adama verirler. Yeryüzü zulümle dolduğu gibi onu adaletle doldurur. Sizden her kim bu vakte yetişip bunu anlarsa kar üzerinde sürünerek olsa da onlara katılsın.

  • Mehdi Fatıma'nın çocuklarından

    Kütüb-i Sitte'deki bir hadis Mehdi'nin Fatıma'nın çocuklarından olduğunun göstergesidir:

    • İbn Mace, kendi Sünen-i'nde Said bin el-Müseyyeb'in belgelerinden Resulullah'ın (s.a.v.) eşi Ümmü Seleme'den Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

      الْمَهْدِيُّ مِنْ وَلَدِ فَاطِمَةَ

      (سنن ابن ماجه الحديث رقم 4086)

      Mehdi Fatıma'nın çocuklarındandır.

    • Ebu Davud, kendi Sünen-i'nde Said bin el-Müseyyeb'in belgelerinden Ümmü Seleme'den Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

      الْمَهْدِيُّ مِنْ عِتْرَتِي مِنْ وَلَدِ فَاطِمَةَ

      (سنن أبي داود الحديث رقم 4284)

      Mehdi benim hanedanımdan ve Fatıma'nın çocuklarındandır.

Mehdi'nin Hz. Peygamber (s.a.v.) ile aynı isimde olduğunu belirten hadis

Sünen-i Tirmizi'de de Abdullah bin Mesud'dan Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet edilmiştir:

لَا تَذْهَبُ الدُّنْيَا حَتَّى يَمْلِكَ الْعَرَبَ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي يُوَاطِئُ اسْمُهُ اسْمِي

(سنن الترمذي الحديث رقم 2230)

Ehl-i Beyt'imden ismi ismime uyan bir adam dünyaya hükümran olmadan dünya yok olmaz!

Ve ayrıca, Tirmizi Abdullah bin Mesud'dan belgelere dayanarak Resulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

يَلِي رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ بَيْتِي يُوَاطِئُ اسْمُهُ اسْمِي

(سنن الترمذي الحديث رقم 2231)

Ehl-i Beyt'imden benimle aynı isimde olan bir adam gelecek.

Böylece bu hadisler Mehdi'nin adının Hz. Peygamberin (s.a.v.) kutsal adı olan 'Muhammed' ile aynı olduğunu göstermektedir.

Diğer önemli hadisler
  • Sünen-i Tirmizi'de bu hadis gelmiştir:

    عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ قَالَ خَشِينَا أَنْ يَكُونَ بَعْدَ نَبِيِّنَا حَدَثٌ فَسَأَلْنَا نَبِيَّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ إِنَّ فِي أُمَّتِي الْمَهْدِيَّ يَخْرُجُ يَعِيشُ خَمْسًا أَوْ سَبْعًا أَوْ تِسْعًا زَيْدٌ الشَّاكُّ قَالَ قُلْنَا وَمَا ذَاكَ قَالَ سِنِينَ قَالَ فَيَجِيءُ إِلَيْهِ رَجُلٌ فَيَقُولُ يَا مَهْدِيُّ أَعْطِنِي أَعْطِنِي قَالَ فَيَحْثِي لَهُ فِي ثَوْبِهِ مَا اسْتَطَاعَ أَنْ يَحْمِلَهُ

    (سنن الترمذي الحديث رقم 2232)

    Hz. Peygamberin (s.a.v.) ünlü sahabelerinden Ebû Said El-Hudri şöyle der; "Resulullah'tan (s.a.v.) sonra tatsız olayların yaşanmasından dolayı duyduğumuz endişe ve korku, bu konuyu ona sormamıza neden oldu." Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu; "Ümmetim içerisinden Mehdi çıkacak, beş, yedi veya dokuz yıl aralarında yaşayacak." (Hadisi rivayet edene şüphe fazla olduğu için ondan ömrünün nihayet ne kadar olacağı ve bu yıllardan hangisinin doğru olduğu soruldu ve o da ömrünün birkaç yıl olduğunu söyledi.) Sonra Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Onun yanına bir adam gelip, 'ey Mehdi bana mal ver!' diyecek, Mehdi de onun eteğini taşıyabileceği kadar altın ve gümüş ile dolduracaktır."

  • Sahih-i Müslim'de Câbir bin Abdullah'tan Resulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

    لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي يُقَاتِلُونَ عَلَى الْحَقِّ ظَاهِرِينَ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ قَالَ فَيَنْزِلُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَيَقُولُ أَمِيرُهُمْ تَعَالَ صَلِّ لَنَا فَيَقُولُ لَا إِنَّ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ أُمَرَاءُ تَكْرِمَةَ اللَّهِ هَذِهِ الْأُمَّةَ

    (صحيح مسلم الحديث رقم 156)

    Ümmetimden bir taife sürekli hak yolunda savaşmaktadır, ta ki kıyamet gününe kadar Meryem oğlu İsa iner ve müminlerin emiri ona, "Gel, bize namaz kıldır!" der. Bunun üzerine İsa ona "Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer bir kısım üzerine emirlersizin, der."

Bu son hadise bakarak birkaç sonuç alırız:

  • Birinci: Hz. İsa (a.s.) indiği sırada müslümanlardan bir adam onların başındadır.
  • İkinci: O emirin Hz. İsa'dan (a.s.) cemaatin imamlığını üstlenmesini istemesi, emirin imanı ve liyakatinin göstergesidir. Bu nedenle bu hadiste 'Mehdi' kelimesinin açıkça belirtilmemiş olmasına rağmen, 'Mehdi' ve 'hidayet edilmiş' sıfatını o emir için ispatlamıştır.
  • Üçüncü: Hz. İsa'nın (a.s.) bu emiri önder olarak seçmesi ve onun cemaat imamlığı talebini kabul etmemesi, müslümanların emirinin Hz. İsa'ya (a.s.) üstünlüğünün göstergesidir. Çünkü mefdulun, efdal ve fadıla öncülüğü çirkin bir durumdur.
  • Dördüncü: Bu hadiste açıkça 'emir' sözcüğüne işaret edilmiştir ki bu emir Mehdi'den başkası olamaz.

Hz. İsa'nın (a.s.) ahir zamanda ineceği ve böylece bu dizinin sonunu İslam'ın sancağını taşıyan ve varisi olan Hz. Mehdi'ye teslim edeceği, dünyadaki hırıstiyanların Hz. Mehdi'yi takip etmeye ve İslam'ı seçmelerine davet etmesiyle bu iki diziyi bağlayacağını bilmemiz gerekir. Bu sebepledir ki o insanların huzurunda Hz. Mehdi'ye cemaatin imamlığı için öncülük verip kendisi de onun arkasında namaz kılacaktır.